Dervişoğlu’ndan Bahçeli’nin önerisine tepki

Dervişoğlu’ndan Bahçeli’nin önerisine tepki

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, gündeme dair açıklamalarda bulundu.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik operasyonlar kapsamında tutuklanan Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık’ın yaşadığı sağlık sorunları hatırlatılan Dervişoğlu, “Buna insan olan herkesin tepki göstermesi gerekir. AK Parti içindeki insanların tamamının, insanlığını yitirdiği kanaatinde değilim. Murat Çalık’a reva görülen muamele insanlık dışıdır. Ne hukuk tarafından ne de siyasi saiklerle değerlendirilebilecek bir durum. Bu doğrudan doğruya insani bir durumdur. Bu durumun sorumluları adına hicap duyduğumu söyleyebilirim” dedi.

CHP’li belediyelere yönelik operasyonlara dair Dervişoğlu, “Kamuoyundaki algıya baktığımda bütün yaşananların hukuk dışı uygulamalarla ilişkilendirildiğini gözlemliyorum. İktidarın dünden bugüne yargılamaların hukuka uygun olmadığına ve birtakım kumpasları dayanak aldığına delalet eden uygulamaları da var. Balyoz davaları, kumpas davaları, FETÖ’den kalan birtakım alışkanlıklar hükümetin adil olmayan yargılamalar noktasında sabıka karnesini kabartmış durumda” dedi.

İktidar belediyelerine yönelik herhangi bir soruşturma olmadığına işaret eden Dervişoğlu, “Bunların tek bir kesime yöneltilmiş hukuki tecavüzler olarak karşımıza çıkma durumu söz konusu. Bu yaşadığımız ülkeye yakışmıyor. Suçlu varsa cezasını çekmelidir ama bütün bu işlerin siyasi sebeplerle yapılıyor olması, işbaşındakilerin bunu istediklerine karşı yapıp istemediklerine karşı yapmıyor olmaları başka sıkıntıları da beraberinde getiriyor. Bazı kesimler suç işleme imtiyazına sahip olduklarını bile düşünebiliyorlar” dedi.

Hakkındaki soruşturma kapsamında tutuklandıktan sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinden alınan Ekrem İmamoğlu’nun yargılandığı davaların TRT’den canlı verilmesine yönelik tartışmalar sorulan Dervişoğlu, “Ben buna 1960 yargılamalarından bakıyorum. O mahkemelerin radyodan yayınlanması Adnan Menderes’in itibar suikastına uğramasına vesile oldu. Televizyon üzerinden bir canlı yayın söz konusu olursa yaşanan itibar suikastlarının boyut değiştireceği ve işin içinde çıkılmaz hale geleceği kanaatini taşıyorum. Hem bir tarafta itirafçılar, kumpasçılar ve tezgahlardan bahsedeceksiniz hem de bunların alenileştirilmesini mümkün kılabilecek canlı yargılama önermesinde bulunacaksınız. Ben bunu yargılananlar açısından uygun bulmam” dedi.

Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’a yapılan çağrıyla başlayan ve adına Terörsüz Türkiye denilen sürece değinen Dervişoğlu, “Hiçbir zehir teneke kutuda sunulmaz. Güzel bir ambalaj. Bu ciddi bir algı yönetimi. Ambalaj terörsüz Türkiye ama hiç ondan bahseden yok. Anayasa değişikliğinden, yasal düzenlemelerden, Abdullah Öcalan'ın umut hakkından yararlanmasından bahsediliyor. Orta yerde bir silah bırakma sürecinin olduğunu da görmüyorum. 30 terörist silahlarını yakıp geldikleri yere döndü. Bu silah bırakma seremonisinde ‘Silahlarınızı neden bırakmıyorsunuz’ sorusuna ‘Gerillalar silahlarını teslim etmez. Çünkü teslim ederse mağlubiyeti kabul etmiş olur’ cevabını verdiler. Silahlar bırakıldı ama silahlar adli emanete alınmadı, tespit edilmedi, balistik incelemeleriyle alakalı kimse herhangi bir kaygı yaşamadı. Gelenlerin hiçbir tanesi etkin pişmanlıktan yararlanmak üzere müracaat etmedi, isimlerini kaydetmediler” ifadelerini kullandı.

“Ben doğruları söylüyorum diye herkes saldırıda bulunuyor” diyen Dervişoğlu, “Lafı söyleyen adamların karakterini bildiğim için çok fazla muzdarip olmuyorum. ‘Neden bu kadar rahatsın’ diyorlar. Çünkü adamları tanıyorum. Ben onların birbirleri hakkında ne düşündüklerini biliyorum. Birbirleri hakkında ne söylediklerini de gördüm. Sonra o fikirlerden nasıl vazgeçildiğini, hısımlıktan hasımlığına, hasımlıktan hısımlığa geçişler yaşandığını biliyorum. Ben Türkiye için konuşuyorum. Millet gerçeği görüyor. Ben istiyorum ki gerçeği gören millet bu kötü gidişata dur diyebilecek uyarılarda da bulunsun. Bir komisyon kurulacak ve Türkiye’nin geleceğini karanlığa sokacak adımlar atmaya kalkaşacaksanız bunu millete sormadan yapamazsınız. Ya da Türkiye’nin geleceğini aydınlatacak bir karar alacaksınız. Bunu millete sormadan yapamazsınız. Bu sandıkla olabilir” ifadesini kullandı.

Bahçeli’nin, Kürt ve Alevi cumhurbaşkanı yardımcıları önerisine dair Dervişoğlu, “’Laf büyük olunca adamın ağzına sığmıyor’ derler ya. Bunu ‘ben ahrazım’ diyen şahsın ifade etmiş olabileceğini bile düşünmek istemiyorum. Türkiye Cumhuriyeti bu kadar boş bir yapı mıdır? Siz bütün şeyi bırakacaksınız etnik ve mezhebi bir temsiliyeti savunan bir cümle kuracaksınız. Bu nasıl bir ifadedir? Bu, Türkiye’yi Lübnanlaştırmak demektir. Türkiye’nin üniter bir devlet olma vasfının ortadan kaldırılması demektir. Bu etnik ve mezhebi temelli bir devlete geçiş demektir. Biz 100 yıllık Cumhuriyet’te Kürtlerin, Alevilerin ve Sünnilerin hiçbir şey olmadığı bir dönem mi yaşadık? Bizim Kürt cumhurbaşkanımız, başbakanımız olmadı mı? Alevi bakanlarımız olmadı mı? Demokraside makamlar liyakat ile dağıtılır. Mezheplerine göre görevlendirmeler yapılan bir yerin adının Cumhuriyet olması mümkün mü? Ben her konuşmamda Cumhuriyeti yıktırtmayacağız diyorum. Türk üst kimliğinden rahatsız insanların önerebileceği bir şeydir bu” şeklinde konuştu.

Türkiye’nin sorunlarının tartışılabileceğini ancak bu sorunların kimlikten kaynaklanmadığını savunan Dervişoğlu, “Tenceresini kaynatamayan emekli Kürt’se de Türk’se de kaynatamıyor. Hükûmet onun tenceresini kaynatmakla mükellef. Bu ülkenin gençleri Kürt’se de istikbali yabancı elçiliklerin kapısında arıyor Türk’se de. Bu topraklar üzerinde gençlerine gelecek temin etmektir bu ülkeyi yönetenlerin görevi. Türkiye’de orta gelir tuzağına sıkıştırılmış ve bir türlü kişi başına düşen geliri arttıramayan bir ekonomik yönetim varsa; bu ekonomik yönetim Kürt’e de zarar veriyor, Türk’e de. Hukuksuzluk, adaletsizlik, eşitsizlik; Kürt’e de zarar veriyor, Türk’e de. Hukuku, adaleti tesis edelim, eşitliği sağlayalım. Ülke olarak üretelim, adil bir biçimde bölüşelim. Asgari ücretli açlık sınırının altında yaşamasın. Memura baktığınızda o da yoksulluk sınırına yaklaştığı için iftihar etmesin. Bu Türk’ün de Kürt’ün de derdi. Ama kafayı takmışlar; ‘millî kimlik, üniter devlet yapısı’ Bu üniter devlet yapısı ve bu millî kimlik olmasaydı bugün Türkiye Irak gibiydi, Suriye gibiydi. Bugün Irak ve Suriye olmadıysak bunu üniter devlet anlayışımıza, yapımıza, millî devlet vasfımıza ve millî kimliğimize, vatandaşlık tanımımıza borçluyuz. Her şeyimizi borçlu olduğumuz şeyi yıkmak için uğraşacağımıza, koruyup savunmak için çaba sarf etsek ya” dedi.

  Hibya Haber Ajansı